Ana içeriğe atla

The Inward Circles — The Soul Itself A Rhombus

Çayırda Bir Fındık Faresi

dark meadow
Basan çayırlarında sıradanlığın rüyalarla hareketlendiği günler yavaş yavaş ilerlemeye devam ediyordu. Etrafta iki üç tane kertenkele dışında bir kaç tane de fındık faresi çukurlara girip çıkıyorlardı. Çayırı okşayan rüzgarların ıslığı içine karışan duyulmadık sesler kertenkeleleri tedirgin ediyordu. Duraksayıp dinledikleri bu ses tekrar duyulunca hızla kaçışmaya başlıyorlardı.
Otların kurumaya başladığı sonbahar aylarında o kaza tüm canlıları tedirgin eder olmuştu. 10 gün boyunca yükselen dumanlar bazı hayvanların ölümüne neden olmuştu. Yine de soğuduğunda cesaretini toplaya bilen bazı hayvanlar o cisme yaklaşmaya cesaret edebiliyorlardı. Cismin için de hareketsiz yatan üç kişiden yayılan daha önce duyulmamış koku hayvanların çok kısa sürede oradan uzaklaşmasına neden oluyordu.
Bir gece uykuya yatmış bazı hayvanları uyandıran ayakları duyulmaya başlamıştı. Sabaha kadar devam eden bu ayak sesleri pek çok hayvanı tedirgin etmiş ve güneşi biran önce bekler hale gelmişlerdi.
Sabah olduğunda meraklı kertenkeleler kafalarını uzatmış boyları üç metreyi bulan bu insana benzeyen ama tenleri yosun kaplanmış gibi yeşil ve yüzlerinin yarısını kaplayan gözlerinin içinde göz bebekleri yoktu. Göz çukurları simsiyah bir perdeyle kaplıydı. Sıska vücutlarının üzerinde duran başlarının etrafındaki omuzlarından sarkan kolları kassız ve deri kaplı iskeletten farksız değillerdi. Üçünün de avuç içleri ileriye doğru bakıyordu. Üçü de birbirine benzeyen bu canlıların her adımı onlarda devrilecekmişler izlemini bırakıyordu. Bu da dizlerini kıvırmadan yürümelerinden kaynaklanıyordu. İnsanı andıran vücutlarında cinsel organlarının olması gereken yerin orta yerinde burun deliklerini andıran iki tane delikten başka bir şey yoktu.
Bir kertenkele cesareti toplayarak ayak diplerine yaklaşmıştı. Bir kaç adım ötesinde duran parmaksız ayakları bir tabutu andırıyordu. Kimi zaman esen kuvvetli bir rüzgar dengesizce yerleştirilmiş bir elektrik direğini andırırcasına onları ayakta sallanmasına neden oluyordu.
Hareketleri o kadar yavaştı ki, adımlarını tam olarak gerçekleştirmeleri bir insanın bir öğün atlamasına neden olabiliyordu. Arada çıkardıkları boru sesine benzer sesler dışında bir tepki verdikleri yoktu.
Bu üç varlık kazanın gerçekleştiği yerden bir kaç hafta da ancak bir kaç kilometre kadar uzaklaşabilmişlerdi. Bir gece hayvanlar için sıradanlaşan bu anları takiben gökyüzünü aydınlatan bir olay gerçekleşmeye başlamıştı. Gökyüzünde nokta kadar beliren bir ışık sonrasında daha yayılarak ve parlaklığını arttırarak belirginleşmeye başlamıştı. Gecenin gündüze dönüşmeye başladığı bu anlarda çayırın sıcaklığı da artmaya başlamıştı. Üç varlık yürümeyi bırakmış yüzlerini gökyüzüne çevirmişlerdi. Vücutlarına yansıyan beyaz ışık yeşilimsi vücutlarını bir süre sonra kırmızımsı bir renge dönüştürmeye başlamıştı. Bunun sebebini sonradan anlayan fındık fareleri beyaz ışığın kırmızı renge dönüştüğünü fark etmişlerdi.
Işık hızla büyümeye devam ediyordu. Sanki gökyüzü deliniyor ve oraya yeni bir yıldız yerleşiyordu. Çayırın ısısı daha da artmaya bu ısıya dayanamayan çayırın yerleşik canlıları etrafa kaçışmaya başlamışlardı. Bir süre sonra kurumuş bir kaç çimenin uçları alev almıştı. Buna takiben artan ısının etkisiyle yeşil otlar büzüşüp kurumaya ve etrafta buharlar uçuşmaya başlamıştı. Üç varlık ışığa bakmaya devam ederken çok fazla yükselen ısıyla beraber bir tanesinin göğüs kafesi yarılıyordu. İçinden sümüğü andıran bir sıvı boşalmıştı. Fakat çok uzun sürmeden bu sıvı da ısının etkisiyle kurumuştu.  Isıya yenik düşen yeşil otlar çoktan alev almış altındaki toprak susuzluktan çatlamaya başlamıştı.
Üç varlığın vücutları toprak gibi çatlıyordu. İçlerinden birinin sol kolu yere düşmüş param parça olmuştu. Bir diğerinin ise kafası koparak omuzundan yere bir futbol topu gibi yuvarlanmış, ortada duran ise olduğu yere çöken bir kule gibi un ufak olarak yere yığılmıştı. Sonrasında çatlayan toprak parçalarından parça parça alevler yükselmeye başlamış ve üç varlığı kuma dönüştürmüştü.
Yanardağın ağzını andıran çayırın tepesinde ki ışık ise bir süre sonra parlaklığını yitirmeye ve ortadan kaybolmaya başlamıştı. Her şey bir anda olmuştu. Çayır eski karanlığına bürünmüş, sessizleşmişti. Gündüz olduğunda ortadan kaybolan hayvanlar tekrar ortaya çıkmaya başlamışlar, fakat çıplak çayırlıkta kendilerini fazlasıyla savunmasız hissetmişlerdi. Öğlene doğru başlayan şiddetli yağmur her geçen dakika şiddetini arttırmaya devam ediyordu. Olan her şeyin üzerini örtmek istercesine yağmur aylarca sürmüş, çayırı bir göle döndürmüştü. Çayırın eski haline dönmesi yılları almıştı. Eski haline dönen çayırı keşfeden insanlar geçmişte olan her şeyden habersiz bu verimli çayırı değerlendiriyorlardı.

Yorumlar

  1. Bir kaç yazınızı okudum, oldukça ilginç buldum. başarılar dilerim. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Akrebin Yelkovana Vedası

Yelkovanın bu halini görünce çok fazla sıcağa maruz kalabilmiş olacağını düşündüm. Akrep ise yerinde yoktu, sadece dakikalar işliyordu. Bir de onu takip eden saniyeler… Biri zamanı yok etmeye çalışmıştı. Fakat kim olduğu belli olmayan bir hırsızın ellerinde tüketiliyordu. Devasal saat kulesindeki bu olayın etkisi tüm sokakları sarmıştı. Saate bakan şokun etkisinden çıkamıyordu. .Kimi sokak aralarından; “Sonumuz geldi!” Bağrışları yükseliyordu. Saatin etrafını sarmış kalabalığı yarıpta gelen Zaman Muhafızları halkı saatin etrafından dağıtmaya çalışıyorlardı. Halk panik içinde bir açıklama bekliyordu. Muhafızların öfkesi arttıkça tavırları da şiddetleniyor, daha sert bir şekilde müdahale etmeye başlıyorlardı. Zaman Denetleme Başkanı durumun çığırından çıkacağını anlayarak halka bir konuşma yapma kararı almıştı. Saat kulesinin önüne geçerek; “Bu oyunu kimlerin oynamış olabileceği konusunda bir bilgimiz yok. Biliyorsunuz ki saatimiz 24 saat boyun...

Tekdüze Bir Düzelik

Benim ruhum söküldü kafatasımdan, beni avuç içinden iki ağacın arasında ölülerini bekleyen çukura üfledi. Korktu bir takım şaşı kuşlar, ne tarafa uçacağını bilemeden uçtu durdu. Sadece bir tanesi ağaca çarptı ve öldü. Soyun hey ruh, bedeninin her parçasını ben oluşturacağım... Bir kova su getiren geveze baykuş az ileride başka bir ağacın kökünde ölü bulundu. Üzerlerine beyaz çarşaf geçirmiş bazı adamlar baykuşun ölüm sebebini bulmaya çalışıyorlardı. Önce kuşa baktılar, sonra ağaca, sonra yine kuşa baktılar, sonra da birbirlerine baktılar ve sırt sırtta verip ağıt yakmaya başladır… Ağıtı duyan baykuş dirildi. Ağıt yakanlarla ağıt yakmaya başladı. Ölüsünü gören baykuş gözyaşları dökmeye başladı. Sonrasında ölüsüne sarıldı ve ölüsü dirildi. Beyaz çarşaf giyinmiş adamlar orayı terk ettiler, baykuş dirilen ölüsünü bıraktı ve ağacın dalına kondu.

Japon Balığı Kusimisunun Gösterisi

            Ülkede çok büyük reklâmlar yapılmış Kusimisu için, Afişler hazırlandı, haber programlarında konuşuldu, oyuncakları yapıldı. Herkes bu gösteri için heyecanlandırıl ve bu gösteri için basılan biletlerin tamamı çıktığı andan itibaren 4 saat içinde tükendi. Organizasyonu yapan şirketin önünde eylemler düzenlemeye başlamıştı. Kimi az sayıda bilet basıldığından kimi de biletlerin karaborsaya düştüğünden şikâyetçiydi.             Herkes bir Japon Balığının nasıl bir gösteri yapacağını merak ediyordu. Bu balıklar 10 saniyede unutmuyor? Nasıl olurda bir şeyler öğrenebiliyordu? Diye sorular etrafında dolaşırken gösteri günü gelmiş çatmıştı.             Gösteri salonu tıklım tıklım dolmaya devam ediyordu. İçeri kaçak yollarla girmeye çalışanlar, sahte bilet ile aynı koltuğu 10 kişi tutanlar içerisi karman çorman olmuştu. Gösteri saatin...