Merhaba benim adım Masa Aynası, yeni dünyanın vazgeçilmezidir aynalar…
Kimin evinde ayna yoktur ki, kim aynaya bakıpta kendine bir kaç soru sormamıştır ki… Ben mesala daha geçen sordum, “Burnunun bir deliği niye kapalı?”
Cevap alamadım.
Aynalar 17. yüzyıla kadar metalden ibaretti, sonrasında araya cam girerek estetikliği arttı. Sonrasında şekilden şekle girdi. Kim bakmadı ki aynalara, insanın kendi gibi giydirdiği şempanze bile ayna da kendini tanımaya çalıştı.
Hangimiz bir aynayı kırmaya cesaret edebildik, çünkü inandık ki uğursuzluk getirecek… Uğursuzluk aynayla gelmez, uğursuzluk kendi seçtiğimiz yaşamın içinde doğar…
Ben bir masa aynasıyım, güzel kızlar benim karşımda bıyıklarını alırlar iple… Bir adam bakar bana buluşacağı kızı sakallarıyla etkilemek için…
Hep masada durmam, bazen unutulurum bir çekmecede çünkü banyo da benden daha büyük bir ayna vardır, ondan daha büyük portmanto da bir ayna vardır. Ona bakarak kıyafetlerine bile çekidüzen verebilir.
Yine bir kaç haftadan fazla durmam orada çünkü o güzel kızın yine bıyıkları uzamaya başlamıştır.
Bir gün o güzel kız beni un ufak eder, çünkü o güzel kıza bir erkek “senin yüzün değil bu’ der. Çünkü o güzel burnunu silip atar. Artık bana bakamaz.
Benim sonunda böyle oldu. Parçalarımın yüz kırk üçü bedenden ayrıldı. Bir haftadır bekleyen kurufasulyenin içine karıştı.
Aslında beni bir çöp toplayıcısı buldu. Aldı eline kirli suratına baktı. Bakarken de yanından güzel bir kız geçiyordu. Bu onu daha da sinirlendirdi. Beni çöpün kenarında parçalarken çöpe, “benim senden farkın ne” dedi.
Böylece sonra parçalarımı bir süpürge süpürdü ve çöp kovasını koydu, en azından kalan yüzde elli yedi parçamla şimdilik bir aradayım.

Yorumlar
Yorum Gönder