Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yokoluş etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

The Inward Circles — The Soul Itself A Rhombus

Kısır Saatler (Yamyam Bit'i)

            Çıplak sırtımı soğuk duvara dayadım, sırtımın duvardan daha soğuk olduğunu anladım.             Kâğıt ve kalemin keşfedilmediği zamanlardan birinde daha yeni yeni insanlar pişmiş et tüketmeye başlamıştı. Etrafta hafta sonu piknik alanını doldurmuş mangalcıların oluşturduğu koku gibi her taraf pişmiş et ve yanık yağ kokuyordu. Kimse kimsenin ateşine kimse kimsenin etine karışmazken çiğ et yemeye alışmış hayvanlar henüz bu duruma alışamamışlardı.             Ekmek yoktu. Buğdayın keşfine henüz daha zaman vardı.             Genellikle ateşte pişirilen hayvanlar ceylan, tavşan ve maymun etiydi. Savanalarda kurak zamanların geçtiği şu günlerde diğerleri gibi hayvan eti tüketmek yerine insan etiyle beslenen bir kabile vardı. Bu kabile 20 kişiden oluşuyordu. Günler geçti aylar geç...

Beni Burada Kim Buldu?

5 Nolu hücreye kapatıldığımda tek duyduğum geçmişimin şimdi ile eşleştirilmesiydi. Çıldırdım, çünkü çok fazla tırnaklarımı yiyor ve kendime iş bulamıyordum… Evde geçirdiğim dakikalar kelimeleri yakalamaya çalışsa da ben tırnaklarımı bitirmek köklerinden sökmek için savaşıyordum. Ne zamandır burada kapalı olduğumu bilmiyorum, diş etlerim acıyor ve parmaklarımla karanlığı yakalayamıyordum. Çıplaktım... Sarkık göğüslerimdeki kıllarımla oynuyor üzerimde bana ait olmayan tek şey gözlüğümü burnuma bastırıyordum. 5 Nolu hücre binanın 4. katında yer alıyordu. Buraya kapanalı ne kadar olmuştu? Pencerenin önünde dışarıya bakmayı deniyorum, gözlerim ışığa alışana kadar bir çöp kamyonu siyah bir kedinin üzerinden geçiyor ve patlayan şah damarından fışkıran kanlar kaldırım taşı döşeli yollarda daireler çiziyordu. Son nefes burun deliklerini terk edene kadar çoktan kamyonun arkasından gelen çöpçüler kediyi kamyonun içine fırlatıyor, midem bulanıyor ve bende içeri giriyorum. Telefonuma bakt...

Tekdüze Bir Düzelik

Benim ruhum söküldü kafatasımdan, beni avuç içinden iki ağacın arasında ölülerini bekleyen çukura üfledi. Korktu bir takım şaşı kuşlar, ne tarafa uçacağını bilemeden uçtu durdu. Sadece bir tanesi ağaca çarptı ve öldü. Soyun hey ruh, bedeninin her parçasını ben oluşturacağım... Bir kova su getiren geveze baykuş az ileride başka bir ağacın kökünde ölü bulundu. Üzerlerine beyaz çarşaf geçirmiş bazı adamlar baykuşun ölüm sebebini bulmaya çalışıyorlardı. Önce kuşa baktılar, sonra ağaca, sonra yine kuşa baktılar, sonra da birbirlerine baktılar ve sırt sırtta verip ağıt yakmaya başladır… Ağıtı duyan baykuş dirildi. Ağıt yakanlarla ağıt yakmaya başladı. Ölüsünü gören baykuş gözyaşları dökmeye başladı. Sonrasında ölüsüne sarıldı ve ölüsü dirildi. Beyaz çarşaf giyinmiş adamlar orayı terk ettiler, baykuş dirilen ölüsünü bıraktı ve ağacın dalına kondu.

Akrebin Yelkovana Vedası

Yelkovanın bu halini görünce çok fazla sıcağa maruz kalabilmiş olacağını düşündüm. Akrep ise yerinde yoktu, sadece dakikalar işliyordu. Bir de onu takip eden saniyeler… Biri zamanı yok etmeye çalışmıştı. Fakat kim olduğu belli olmayan bir hırsızın ellerinde tüketiliyordu. Devasal saat kulesindeki bu olayın etkisi tüm sokakları sarmıştı. Saate bakan şokun etkisinden çıkamıyordu. .Kimi sokak aralarından; “Sonumuz geldi!” Bağrışları yükseliyordu. Saatin etrafını sarmış kalabalığı yarıpta gelen Zaman Muhafızları halkı saatin etrafından dağıtmaya çalışıyorlardı. Halk panik içinde bir açıklama bekliyordu. Muhafızların öfkesi arttıkça tavırları da şiddetleniyor, daha sert bir şekilde müdahale etmeye başlıyorlardı. Zaman Denetleme Başkanı durumun çığırından çıkacağını anlayarak halka bir konuşma yapma kararı almıştı. Saat kulesinin önüne geçerek; “Bu oyunu kimlerin oynamış olabileceği konusunda bir bilgimiz yok. Biliyorsunuz ki saatimiz 24 saat boyun...

Aklın Hafif Diyalogları

Elgin; Kesinlikle, beni olduğum gibi kabul edebilir misin? Peri; Seni olduğun gibi kabul edebilmem için bana bir sebep söyleyebilir misin? Elgin; Hayır… Peri; O halde bana neden böyle bir soru yönelttin? Elgin; Sadece beni eski zaman hastalıkları olarak görmeni istemiyordum. Peri; Veba, lepra, erisipel, kolera, influenza ve frengi gibi hastalıklardan mı bahsediyorsun? Elgin; Hayır… Peri; O halde ne? Ağzından laf alamıyorum… Elgin; Az önce ruhumun uçup gittiğini gördüm, ruhumun yerine de saman ve çıraların dolmaya başladığımı gördüm. Değiştiğimi hissediyorum. Peri; Evet, değişmeye başlamışsın. Gözlerin artık daha da yerin dibine bakıyor.