Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Arayış etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

The Inward Circles — The Soul Itself A Rhombus

Seremoni Bağırsak

Gün boyu rüzgârlar etrafımda döndü. Çöpe atılmış bir bağırsak buldum. Hiçbir canlının anatomisini bilmediğimden kime ait olabileceğini kestiremedim. Sadece biraz küçüktü. Çok yalnız bir bağırsağa benziyordu.             Bunu nereden mi anladım? Çünkü vücudu yanında değildi.             Elime ameliyat eldivenlerimi geçirdim. Yaptığım iş ile hiçbir ilgisi olmamasına rağmen yanımda hep bir ameliyat eldiveni taşırım. Sadece bir tane taşırım. Bunu da en son ne zaman cebime koyduğumu bilmiyorum. Yinede iyi ki yanıma almışım.             O olmasaydı, şuan çöpe atılmış bu bağırsağı elleyemezdim. Onun sayesinde gökyüzüne doğru kaldırabildim ve güneşe göstere bildim bağırsağı… Ne gökyüzü ne de güneş bana söyledi bağırsağın kime ait olduğunu…             Bunlar Yukio Mi...

Çiçek Çocuk

Bugünlerde iç parçalayıcı bir kaç olay olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan biri hippi gibi yaşayan Osman Aganın ölümüydü. Kendisi Fıstık köyünün en yaşlılarındandı. Soranlara 149 yaşında olduğunu söylerken 140 yaşında oğlu oluşuyla insanlar bu sürenin daha fazla olabileceğini söylüyorlardı. Osman Aganın ölüm biçimi cenaze namazı kılınırken bazı kişilerin ani kahkaha patlamalarına sebep oluyor, bu durumda İmamın öfkelenmesine sebep olabiliyordu. Osman Aga ömrü boyunca hiç köyünden çıkmış biri olmamasına rağmen 1972 yılında köyüne gelen bir grup hippiden oldukça fazla etkilenmişti. Bir kısmı Türkten bir kısmı da Amerikalılar oluşan bu Hippi grubu Osman Agayı da çok sevmişti. Köyün o zamanlar içe dönük bir yapası olmasına rağmen misafirperverlikleriyle hippileri hiç bir şekilde dışlamamışlardı. Bir senelik kalış süreleri boyunca Osman Aganın kullanılmayan çiftliğini kendilerine mesken tutmuşlardı. Çiftlikte kurdukları Komün yaşamı ve yaşayış tarzları Osman ...

Diz Kapaklarım Evini Ararken

Dün hazımsızlık ile başladı. Bugün ise önce midemdekiler sonra da diz kapaklarım düştü. Sonra tırnaklarımı yedim, yere düşen diz kapaklarımı aldım. Önü açık kahverengi gömleğimin sol çebine koymayı denedim, çok büyük oldukları için sığdıramadım. Üzerinde oturduğum turuncu renk koltuğun altına atmayı düşündüm, fakat koltukların ayakları çok yüksekti. Karşı tarafta oturan biri onları rahatlıkla görebilirdi. Ben de midemin içine koymaya karar verdim. Nasılsa artık bomboştu. Saat telefonun mavi ve morumsu renklerin arasında 15.54’ü gösteriyordu. Diz kapaklarımı yavaşça mideye indirme zamanım gelmişti. Ağzıma götürdüğümde bunu başaramayacağımı anlamıştım. Çok büyüktüler ve ben yerimden kalkıp mutfağa bile gidemiyordum. Çünkü dizlerim tutmuyordu. Eğer gidebilseydim, oradan bir bıçak alıp midemi yarıp diz kapaklarımı yerleştirecektim. Yine de umudum var…   Henri Bergson şöyle der; “Her saçma komik değildir. Saçmalık komiğin sebebi değil sonucudur. Sağduyuyu altüst...