Çıplak sırtımı soğuk duvara dayadım, sırtımın duvardan daha
soğuk olduğunu anladım.
Kâğıt ve
kalemin keşfedilmediği zamanlardan birinde daha yeni yeni insanlar pişmiş et
tüketmeye başlamıştı. Etrafta hafta sonu piknik alanını doldurmuş mangalcıların
oluşturduğu koku gibi her taraf pişmiş et ve yanık yağ kokuyordu. Kimse
kimsenin ateşine kimse kimsenin etine karışmazken çiğ et yemeye alışmış
hayvanlar henüz bu duruma alışamamışlardı.
Ekmek
yoktu. Buğdayın keşfine henüz daha zaman vardı.
Genellikle
ateşte pişirilen hayvanlar ceylan, tavşan ve maymun etiydi. Savanalarda kurak
zamanların geçtiği şu günlerde diğerleri gibi hayvan eti tüketmek yerine insan
etiyle beslenen bir kabile vardı. Bu kabile 20 kişiden oluşuyordu. Günler geçti
aylar geçti ve bu küçük kabile daha da küçülerek sadece 3 kişi kalmışlardı.
Etraflarında
avlaya bilecekleri o kadar çok hayvan olmasına rağmen bu kabilede güçlüler
güçsüzleri yiyerek yaşamını sürdürme yolunu seçmişti. Kabilede sadece erkekler
kalmıştı. Son olarak küçük olduğu için yemeyi erteledikleri küçük bir çocuğun
kızarmış etini mideye indirmekle meşgul oldukları sıra da birbirlerinin
üzerlerinden gözlerini de ayırmıyorlardı. Birkaç defa birbirlerine saldırıp
yeme girişimde bulunduysalar da bu konuda başarısız olup yenilgiyi kabullenmeye
başlamışlardı. Etraflarında pek çok kabile vardı. Her şeye rağmen onlara
saldıracak kadar güçlü değillerdi.
Yeni yollar
bulmaları gerektiğini biliyorlardı. Neden insan eti yemeye başladıklarını
düşündüklerinde işin başlangıcının etraflarına yerleşen aslan sürülerinden
korkularına avlanamaz olmalarından kaynaklanıyordu. Eti yenilen ilk kişi
kabilenin en yaşlı kadınıydı. Yaşlılıktan öldüğü gün ateşler yakılarak hiç
düşünülmeden kızartılan eti afiyetle yenilmişti. Sonrasında bu bir gelenek
haline gelerek ve güçsüzler öldürülerek yenilmeye devam edildi.
Üç erkeğin son
insan etini tüketmelerinin üzerinden 5 gün geçmişti. Kimi zaman içlerinde
hiçbir kadının olmayışı cinsel isteklerinin baskınlaşması birbirlerine yönelik
istekler uyandırsa da bu istekleri kısa sürede yerini açlık hissine bırakıyor
ve her şeyi unutturuyordu. Açlık beraberinde öfkeyi ve stresi getirmeye
başlamıştı. Arada sırada ağaçlardaki meyveleri tüketseler de bu onlar için
yeterli olmuyordu. Artık dayanacak çaresi kalmayan içlerinden biri ayağa
kalarak diğerlerini kavgaya davet etmişti. Bu ölümüne kavga da ölen ilk kişi ateşte
pişirilip yenilecekti.
Yüksek
sesle bağırışların ardından yumruklar ve taşlarla beraber şiddetli bir kavga
başlamıştı. Bu gürültüyü duyan hayvanlardan bazıları uzak mesafeden bu üç
adamın kavgasını izliyorlardı. Kavga arada dinlenmelerle beraber devam ediyor,
kanın kokusunu alan çakallar ve akbabaların her geçen saat sayılarını
arttırıyordu. Bu mücadele bir buçuk gün sürmüştü.
Kavgayı
kazanan olmamıştı. Çatlayan kafatasları, kırılan kemikler, yarılan deriler,
dökülen dişler ve kusulan kanlar içinde üç adam da birer saat arayla son
nefeslerini vermişlerdi.
Hayvanların
arasında kısa bir sessiz bekleyişin ardından esas ziyafeti şimdi
başlatıyorlardı.

Yorumlar
Yorum Gönder