Gündüz
vakti her yer nasıl olur da birden karara bilirdi? Saat 13:53’ü gösteriyordu.
Etrafta bir sürü bina vardı. O kadar çokturlar ki, aralarında, aralarından
geçen yollar dışında başka bir boşluk yoktu.
Bir kaç
dakika süren bu karanlığın içinde bir at’ın çığlıkları yükselmişti. O kadar
güçlü bir çığlıktı ki, gündüz vakti havanın birden bire zifiri karanlığa
bürünmesine bile şaşıracak durumumuz kalmamıştı. Hava tekrar aydınlandığında
yolun orta yerinde başsız bir at yatıyordu. Başsız olmasına rağmen karnı hala
inip kalkıyordu. Arada bir kuyruğunu sallayıp yeri dövüyordu. Her yere
vuruşunda yerden tozlar yükseliyor, sinekler kaçışıyordu.
Diğer
yandan üstü başı kanlar içinde kısa boylu bir adam kaldırıma oturmuş soluk
soluğa nefes alıyordu. Gözünü attan ayırmadan göğsü atla beraber inip
kalkıyordu. Ara sırada kesik kesik cümlelerle;
“Bu
cinayeti ben işledim…” diye tekrarlıyordu.
Artık
gitmem gerekiyordu. Ellerimi cebime koydum ve oradan uzaklaşmaya başladım… Hiç
kimse bu olayı yaşamamış gibi konuşmuyordu. Kulaktan kulağa dolaşmıyordu. Ben
de bu konuyu kimseyle paylaşamıyor, her hangi bir yerden araştırmak içimden
bile gelmiyordu. Oradakilerle beraber bu olay kapanacaktı.

Yorumlar
Yorum Gönder