Ana içeriğe atla

Kayıtlar

The Inward Circles — The Soul Itself A Rhombus

Doğdu Bir Hayat Ağacı

Kurşun döktürmek, bu tabiri bir zamanlar çok duyuyorduk… Hatta Yeşilçam filmlerinde buna benzer sahnelere rastlamak fazlasıyla mümkündü. Araştırmalar bu geleneğin dünya genelinde belli dönemler kullanıldığını göstermiştir. Şamanik bir gelenek olduğunu düşünülmektedir. Nazar, hastalık ve falla ilişkilendirilen bu olay her zaman olduğu gibi maddenin ruhanileştirilme çabalarıdır. Bir olayı size anlatacağım yaklaşık 70 yıllık kurşun döken bir kadından ölüyü diriltmesi istenmiş. Fakat bunun ancak çok yüksek bir dağın başında mümkün olacağını söyleyen kadın, yakınlarında yer alan dağı işaret etmiş… Bu kadının sözlerine güvenen halk ölülerini taşıyabilecekleri şekilde sarmışlar ve  kurşunu dökecek kadın da kör ve yürüyemez halde olduğu için sırayla sırtlarında taşımaya karar vermişler… Ölüyü ve kadını yüklendikleri gibi dağa tırmanmaya başlamışlar, günler geçmiş fakat henüz dağın başına varamamışlar… Ölü de gün geçtikçe çürümeye daha da çekilmez kokular yaymaya başla...

Gündüz Oyunları

Önceleri bir şeyler yapmak için üşenirdim şimdi ise ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Araba kullanış biçimim bile tedirgin, güneşli günde kazak giyin adamlar bile daha cesur geliyor bana… Gündüz oyunları diye yerel bir oyun izlemiştim. Oyunda gece yaptıkları her şeyi gündüz yapıyorlardı. Bu şekilde insanları güldürmeyi amaçlıyorlardı. Farkında olmadıkları mekanikleştikleri bir şey vardı. Bu da gece hava kararır kararmaz yemek yiyip yatmalarıydı. Oyunun tek geçtiği süreç, işinden gücünden gündüze doğru gelen ahali hava aydınlanırken yemek masasına oturur ve yemeğini yer yatardı. Oyunun olay örgüsü bu yemek masasında geçerdi. Sadece bir 5-10 dakikalık bölümü yatağa yatıldıktan sonra ana konuyu ve esas mesajı içerecek sohbetler yapılıyordu. Evin erkeğinin kadına sırtını dönüp uyku şeklini almasıyla oyun biterdi. İşte gerçekte böyleydi. Bir bardak suyu şimdi gidip alıyorum, yine de bilemiyorum o suyu başka nasıl alabilirim. Birazdan oyun bitecek, ...

Yarıldım

Teknenin üzerinde ayakta durmaya çalışıyordum. Bir süre ayakta durdum ve tekne alabora oldu. Ben denizin üzerinde durmaya devam ediyordum, Bir kaç adım attıktan sonra deniz ikiye yarılmaya başladı. Altımdan deniz çekilince havada asılı kaldım, sonrasında dünya bir ceviz gibi ikiye yarıldı. Bu seferde uzay boşluğundayım, boşlukta asılı duruyorum… Artık bir şeyler yarılmıyor, milyonlarca yıl geçti. Yine de olduğum yerde durduğumu düşünüyorum. Fakat hareket ediyorum sanki, bana doğru bir ışık yarıla yarıla geliyor.

Kireçli Çay

Gündüz ile geceyi ayırt edemez hale geldim, çünkü hep aynı odadayım. Nefesimi tutma rekoru kırmaya çalışıyorum. Saatim yok kolumda ve ne şekilde nasıl ve kaç dakika tuttuğumu kestiremeyeceğim… Dışarıdan insan sesleri geliyor. Belli ki gündüz oldu ve insanlar işlerine koşturuyorlar.. Belki bir kaç kişi vardır öylesine dolaşmaya çıkmıştır, ölmeden köle olmak istemeyen… Bir çiçeği koparıp ondan özür dilemek için neler vermezdim. Ama yine de nefesimle boğuluyorum, acı çekiyorum ve iki kişilik bir ödül istiyorum. Kendim için istemiyorum, sadece odama koyacağım, çay koyup içeceğim. İyi günler…

Hafiften Ciddi Şeyler

“Kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Ama nasıl bir ölüm şekli seçmem gerektiğini bilmiyorum…” 2 saat boyunca hiç konuşmadan durduktan sonra ancak bana bunu söyleyebilmişti. Ben, “Benim için bir sakıncası yok.” Dedim… Sandalyede öne doğru eğik şekilde oturmuş ve kafasını iki elinin arasına almıştı. “Senin için sakıncası olmadığını biliyorum. Fakat bilmediğim nasıl yapabileceğim bunu?” kafasını iki elinin arasından kurtarmış, sandalyede dik oturmaya başlamış ve sol işaret parmağınla sağ burun deliğini karıştırır olmuştu. “Senin için bir önerim var. Kendini o kadar küçült ki Salvador Dalinin Psikozlu bıyıklarında açlığa terk et.” dememle kahkahayı basması bir olmuştu. “ Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech’i hayatının son dönemlerini bir kele kaptırıp etrafını tuhaf bir koku sarmıştır. Ben en iyisi kendini sandalyenin üzerine çıkıp baş aşağı atayım, kafam boynum bir şeylerim kırılır ve öylece acı için beklerim ölümü, Bende Antonio Ma...

Sandalye Çıkmazı

İşin olmaması gereken tarafındayım, geriye kalan bir tek sandalyeyi bekliyorum. İki ayağını da oynatabilen bir sandalye bu… Gözleri yok, ağzı yok, kulakları yok, sadece bir kaç tane dili var. Bu dillerde gözlerin göremeyeceği yerlerde… Denk gelmişinizdir mutlaka bir sandalyenin size engel olduğuna ve onun önünüzden çekilmesini istemeniz gerektiğine… Bunu her sandalye yapmaz, kimi sandalye kendisine kişilik kazandırır. Öyle ki üzerine oturmaya çekinir, kendinizi sorgulamaya hayat görüşünüzü biçimlendirmeye çabalarsınız. Kendinizi bir girdabın içine somadan önce kafanızdaki sandalyeyi yeniden tasarlayın, gizli bir dürtünün etrafında kenara çekilmenizi isteyenler olabilir.

Kuvvetli Kuvvetsizlik

Şiddetli yağmurun ortasında not defterini çıkarmış bir şeyler karalıyordu. Sonra duraksadı, ömründe not defteri kullanmış biri değildi, bunu cebine kim koymuştu. Etrafına bakıntı tanıdık biri aradı bulamadı. Yine de bir şeyler yazmaya çalıştı. Not defteri çok fazla ıslanmıştı. Artık kalemin değdiği yer yırtılmaya başlıyordu. Not defterini de kalemi de arkasına fırlattı yürümeye başladı. Not defterini cebime kimin koyduğunu düşünmeyi bırakarak başka bir konuya odaklanmıştı. “Peki tamam, bu not defterini kimin cebime koyduğunu bilmiyorum, ama ben bu not defterinin nasıl cebimde olduğunu bildim de elime aldım?” Düşüncelerini sesli bir şekilde dışa vuruyordu. Yürümeye devam ederken ıslandığının farkına vardı. Bunun çok geç farkına varmıştı, çünkü çoktan sırılsıklam olmuştu. “Beni not defteri oyaladı. Onun orada olduğunu nereden bildim?” Koşmaya başladığında her şey için çok geç olduğunun farkına varması zaman almıştı. “Benim gideceğim bir yer ...